Gazeteci Ahmet Tolgay yazmış…
Yazmakla kalmamış, yine bildiğimiz yerden çalmış.
Daktilosunun tuşları bile “bu cümleyi 27 defa yazdın” diye isyan ediyordur artık.
Ali Kişmir’in ifadesi üzerinden Erhan Arıklı’ya atarlanmış…
“Eğer Kişmir’i savunuyorsan, onun fikirlerini de savunmalısın!” diyor.
Ahmet Bey’in mantığıyla gidersek;
Karpuzu alan çekirdeğini de yutsun, arabayı alan bagajdaki lastiği de taşısın!
Yaş 81…
Ama hâlâ ısrarla 80’lerdeki Soğuk Savaş edebiyatıyla insanları hizaya getirmeye çalışıyor.
Ahmet Bey, artık bu çağda kimse gazeteciye “ideolojik sponsor” gözüyle bakmıyor.
Senin jenerasyon düşünceye suç arardı, bizim nesil düşüncenin fikri kıymetine bakar.
Evet, ben de Ali Kişmir’in “Kıbrıslı Rum’um” çıkışını ilk eleştirenlerden biriyim.
Ama bunu yaparken kimseye vatan hainliği yaftası yapıştırmadım.
Eleştirdim, karşı durdum ama saygı çerçevesinde kaldım.
Çünkü ben fikirle savaşmayı bilirim, linç kültürüyle değil.
İfade özgürlüğünü sahiplenmek, her söze katılmak değil; her sözün söylenebileceği bir zemin yaratmaktır.
Kaldı ki Sayın Tolgay, bu kez ilginç bir durum yaşandı:
Hayatında ilk kez Erhan Arıklı bir cümle kurdu, ve biz de katıldık!
Evet, doğru duydunuz…
Arıklı, “manşetle değil içerikle yorum yapın” dedi ve bu topraklarda belki de ilk defa mantıklı bir şey söyledi.
Şimdi biz de kararsız kaldık:
Tolgay mı çok yaşlandı, yoksa Arıklı mı olgunlaştı?
Belki de hayat böyledir…
Bir gün Erhan Arıklı’dan doğru cümle duyarız,
Ertesi gün Ahmet Tolgay’dan tarih dersi almaya çalışırız.
Ama ikisini aynı anda ciddiye almak…
İşte o, bizim akıl sağlığımızı zorlar.
Son sözüm
Barış da olur, kavga da…
Ama fikir özgürlüğü uğruna yazılmış bir cümlenin
Karşısına “ya bizimlesin ya da düşmansın” anlayışıyla çıkmak…
fikir değil, örümcek kaplamış beyinlerin bakış açısıdır!