Ülke küçük olabilir ama kötülük büyük yer kaplıyor!

Eskiden bu ülkenin en büyük kavgası trafik ışıklarında sıra bekleyip beklememekti. Hatta o bile yoktu! Şimdi sabah uyandığımızda, hangi olayın ülkenin ruhunu biraz daha yaraladığını konuşuyoruz. Kurşunlamalar, tehditler, kaçak silah ticareti, uyuşturucu ticaretleri, gençlerin kundaklamaya sürüklendiği bir karanlık… Ve tüm bunların yanında, hastanede bir doktorun ayağını burkan bir insanın “tedbir eksikliği” arasında hayata veda edişi.

Sormadan edemiyorum: Biz ne olduk?

Ülke artık suç haberlerine doymuş bir toprak gibi. Her yeni olay, bir öncekini unutturacak kadar büyük. Bir kişiye sıkılan kurşun, sadece ona değil, güven duygumuzun tam ortasına saplanıyor! Tehdit edilen gazeteciler, kundaklanan işyerleri, göz göre göre büyüyen kirli ticaret ağları… “Buralar bize göre değil” cümlesi, yavaş yavaş insanların diline yerleşiyor.

Ama daha acı olan şu: Bütün bu karanlık içinde en çok duyduğumuz kelime “alıştık.”
Alışılmaz aslında…
Alışmamalıyız.

Bir insan acilden eve sağlam dönmesi gerekirken morga giderse, bunun adı kader değildir. Sistemin çöküşüdür, denetimsizliğin sonucudur. Bir doktorun ayağı burkuldu diye bir vatandaşın hayatını kaybetmesi, “olağan aksilik” diye geçiştirilemez. Aynı gün başka bir köşede rüşvet iddialarının konuşulması da tesadüf değildir. Kötülük tek başına gelmez; beraberinde çürümeyi taşır.

Bugün bu yazıyı yazarken kendime soruyorum:
Bu ülkeyi kim bu hâle getirdi?
Asıl sorulması gereken belki de şu:
Biz buna ne kadar izin verdik?

Çünkü sessizliğimiz, kabullenişimiz, “zaten böyle” deyip omuz silkelerimiz… Hepsi birer onay aslında. Her kurşun sesi, her karanlık ticaret ağı, her ihmal, her rüşvet iddiası; bizim suskunluğumuzdan güç alıyor.

Bu ülke küçük olabilir ama kötülük büyük yer kaplıyor artık.
O yüzden kimse bana “normale dönüyoruz” demesin. Normal bu değil.
Normal, geceleri korkmadan eve yürümektir.
Normal, gazetecinin tehdit edilmeden yazı yazmasıdır.
Normal, hastaneye giren bir insanın aynı gün yaşamını kaybetmemesidir.
Normal, gençlerin elinde kitap olmasıdır, kundaklama bidonu ya da uyuşturucu değil.
Normal, adaletin telefonla değil, dosyayla çalışmasıdır.

Ben artık bu ülkenin normaline dönmesini istiyorum.
Kimsenin “Samet abarttın” deme lüksü yok; çünkü gerçekler burnumuzun ucunda duruyor.

Ve evet, bir şey değişecekse, önce farkına vararak değişecek.
Belki de bu yazı, o farkındalığın küçük bir kıvılcımıdır.
Belki de hepimiz kendi kapımızın önünü süpürmeye başlarsak, sokak da, ülke de temizlenir.

Ama şunu unutmayalım:
Karanlık kendiliğinden bitmez. Birileri ışığı açmak zorunda.

Bu ülke, karanlığa değil ışığa yakışıyor.
Ve o ışık hâlâ yanabilir.
Yeter ki “ne olduk biz böyle?” diye sormakla kalmayıp, “Ne olacağız?” sorusunun cevabını birlikte arayalım.