Cyprus Mail’de yayımlanan makalede Poullikkas, Türkiye’nin üç stratejik hedef doğrultusunda çok boyutlu bir enerji politikası izlediğini ifade etti. Bu hedefler şu şekilde sıralandı:
-
Enerji bağımsızlığını artırmak,
-
Bölgesel bir enerji merkezi olmak,
-
Enerji aracılığıyla jeopolitik güç projeksiyonu yapmak.
Ankara’nın bu hedeflere ulaşmak amacıyla yenilenebilir enerji ve nükleer enerjiye büyük yatırımlar yaptığına dikkat çeken Poullikkas, Türkiye’nin aynı zamanda Rusya ve Azerbaycan’dan gelen doğalgaz boru hatlarını da geliştirdiğini belirtti.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki diğer devletlerin doğalgaz arama ve sondaj faaliyetlerine sistematik şekilde müdahale ettiğini vurgulayan Poullikkas, bu durumun bölgesel iş birliğini “kriz yönetimine” dönüştürdüğünü kaydetti.
Türkiye’nin enerji hedefleri doğrultusunda 2025 yılına kadar doğalgaz ithalatını %18,9’a düşürmeyi, 2035 yılına kadar ise 52,9 gigawatt güneş ve 29,6 gigawatt rüzgâr enerjisi kurulu gücüne ulaşmayı planladığına dikkat çekildi. Ayrıca Akkuyu Nükleer Santrali’nin 2028’e kadar 7,2 gigawatt kapasite kazandırması bekleniyor.
İlk iklim yasası kapsamında Türkiye, ulusal bir emisyon ticaret sistemi kurmayı, karbon vergisi uygulamayı ve 2053 yılına kadar iklim nötrlüğü hedefini gerçekleştirmeyi planlıyor.
Ancak Poullikkas’a göre, Türkiye’nin enerji politikası yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik boyutlar da taşıyor. “Mavi Vatan” doktrini kapsamında Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Ege’de geniş deniz yetki alanlarını kontrol etme amacı taşıdığı ifade ediliyor.
Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni (UNCLOS) onaylamamış olan Türkiye’nin, Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın sondaj faaliyetlerine askeri baskı uyguladığı ve Libya ile yapılan tartışmalı deniz yetki alanı anlaşması gibi adımlarla bölgede gerginliği artırdığı kaydedildi.
Türkiye, tanınmayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) haklarını destekliyor ve Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) içerisindeki hidrokarbon kaynaklarının ortak işletilmesini talep ediyor. Aynı zamanda askeri tatbikatlar ve donanma konuşlandırmalarıyla tartışmalı deniz bölgelerinde kontrol sağlamaya çalışıyor.
Bu gelişmeler, kıyı devletlerinin savunma harcamalarını artırmasına, Yunanistan-Kıbrıs-İsrail gibi yeni ittifaklara ve Mısır gibi rakip enerji merkezlerinin öne çıkmasına yol açıyor.
Tüm bu baskılara rağmen, Kıbrıs’ın enerji hedeflerini “yöntemli şekilde” ilerletmeye çalıştığına işaret eden Poullikkas, ülkenin Avrupa ve bölge ülkeleriyle karşılıklı faydaya dayalı ortaklıklar geliştirerek doğalgazını Avrupa’ya entegre etmeyi ve enerji izolasyonunu aşmak için elektrik bağlantıları kurmayı hedeflediğini belirtti.
Kıbrıs’ın hâlihazırda Avrupa Birliği içerisinde başka ülkelere elektrik bağlantısı olmayan tek üye devlet olduğuna dikkat çekilirken, bu nedenle bazı AB kurallarından muafiyetler sağlandığı ifade edildi. Ancak Yunanistan-Kıbrıs-İsrail elektrik bağlantısı projesi (GSI) tamamlandığında, bu muafiyetlerin kalkacağı ve AB mevzuatının tam olarak uygulanacağı vurgulandı.
Bu durumun, hem tüketiciler hem de sürdürülebilirlik açısından büyük faydalar sağlayacağı belirtildi.
Kalıcı barış ve istikrarın yalnızca uluslararası hukuka uyum, deniz yetki alanlarının diyalog yoluyla belirlenmesi ve ortak altyapılarla sağlanabileceğini vurgulayan Poullikkas, şu çağrıda bulundu:
“AB, Türkiye’nin engellemelerine karşı kararlı ve uyumlu bir tutum benimsemelidir. Kıbrıs’ın doğal gaz kaynaklarının geliştirilmesi ve GSI gibi stratejik bağlantı projeleri Avrupa tarafından desteklenmelidir. Bu sadece enerji meselesi değil, AB egemenliği ve haklarının savunulmasıdır.”





