YEREL HABERLER

Lefkoşa’nın kalbine damga vuran mimar

Mimar Abdullah Onar, sadece ilk Kıbrıslı Türk mimarlardan değil, modern mimariyi ada insanıyla tanıştıran öncü bir isim… Kızı Anber Onar, Kıbrıslı Türklerin sosyo-kültürel tarihinde önemli yer tutan babasının hayatını “Bir Modern Geçmiş” başlıklı bu ‘anı’ kitabıyla sundu… 2019’un şubat ayında vefat eden Kıbrıs’ın ilk mimarlarından Abdullah Onar’ın ada genelinde 600 binası var… Bunların 120’si Köşklüçiftlik ve Kumsal’da, Lefkoşa’nın kalbi O’nun binalarıyla kaplı… Kıbrıslı Türklerin apartman yaşamıyla tanışmasında da rolü büyük Abdullah Onar’ın; mimari tasarımlarındaki çözüm aşamalarında, “ben nasıl bir evde yaşamak istiyorum” sorusunun akıllara düşmesinde de. “Babamın en büyük özelliklerinden biri ilk mimarlardan olması ve Kıbrıs’taki bu yeni bakış açısını, modernizm bağlamında çok ciddi bir biçime oturtmasıdır” diyor Anber Onar babasından bahsederken. Tabi “Bir Modern Geçmiş” sadece Mimar Abdullah Onar’ı değil, O’nun aracılığıyla Kıbrıslı Türklerin ortak geçmişini de anlatıyor bize… Bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiğini anlatmaya başlarken çok eskilere gidiyor Anber Onar: “Ben, başından beri, insanlar neden bir mimara gider diye çok merak ederdim… Babamın 600’ü aşkın projesi var. Mimari projelerden önce de insanlar bir şekilde evlerini yapıyordu. İnsanları profesyonel birisine gitmeye ne yönlendirdi?”

- “Daha fazla gecikmeden bir kez daha başka bir pencereden bakmalıydım”

Babasının işlerini gözden geçirmeye ise 2007’de Sidestreets’i kurmak için mahkemelerin karşısındaki o meşhur binayı elden geçirirken karar vermiş Anber Onar… “Günü bitirmek üzereydik, sıcak kasıp kavuruyordu, her taraf toz toprak ve biz yorgun…. Ama tam o sırada tenekeden yapılmış, kocaman, hala sağlam duran, ancak çok eski olduğu belli, paslı bir silindir kutu buldum” diye anlatıyor o günü kitapta…. “İşte o kutudan koskoca, güzelim kağıtlardan oluşan bir tomar çıktı. Bu bir tomar kâğıdı temiz bir yüzeye yatırıp da her bir katmana bakmaya başladığım zaman, artık aklıma gelen tek bir şey vardı: Her açtığım o devasa sayfalarda gördüğüm ve çok yakından tanıdığım bu imzanın sahibine, daha fazla gecikmeden bir kez daha başka bir pencereden bakmalıydım” … Daha sonra, iş yoğunluğunun da etkisiyle verilen uzun bir aranın ardından, babasıyla ilgili ilk röportajı 2012’de Ertuğrul Güven’le yapmış. Arşivi 2014’te evine alarak daha kapsamlı şekilde incelemeye başlamış ve bu incelemelerin ardından elindekileri kitaplaştırma kararı almış. Kitap kararında; Kıbrıslı Türklerin toplumsal hafızasının, tarihsel zamana kayıt düşme gerekliliğine inanmasının rolü büyük olmuş. Yıl 2016 olduğunda babasıyla röportajlar yapmaya başlamış… “Röportaj kayıtlarını çözmeye başladığımda baktım ki babamın anlatımında benim anlatımımda olmayacak başka bir lezzet var… Onu çok beğendim ve bırakmaya karar verdim. Bir de uzun uzun aynı şey üzerine konuşamıyorduk. Konuşma ritmimiz benim hoşuma gitti ve bir şey daha anladım; hiçbir şey bütün değildir… Her şeyi bir anda kavrayamayacaktım. Kavradıklarımı bütünsel olarak dökemeyecektim. Bizim doğamızın, bu ritmik küçük lezzetler ve anıların olduğu gibi daha görsel vinyetler olarak düşündüm. Ve kitaba da bu şekilde yansıttım” Yazımdaki bu yaklaşım, sayfa tasarımına da yansımış. Kitap okuyanı, göstermek istediği noktaya yönlendirmeyi, sohbetlerdeki ritme sokmayı harika biçimde başarıyor. Anber Onar bu yaklaşımı “Kitap tasarımıyla daha güncel bir okuma biçimi önermek istedik” diyerek açıklıyor…

- “Babam çok azını okudu”

Peki babası okuyabilmiş mi kitabı? “Babam çok azını okudu. 3-4 hikâyeyi… Bazen ‘geçti o günler’ diyerek geçiştirdi, bazen ‘Be babacığım sen nerden bilin bunları’ deyip şaşırdı yazdıklarıma. Kitabının yazılacak olmasına çok sevindi. Babam çok mütevazi ve yaptığına bir daha dönüp bakmamış bir adamdı. Arada bir ‘Nasıl gider kitabın?’ derdi. ‘Ne zaman bitecek?’ derdi. ‘Görecek miyim?’ derdi. Ama maalesef göremedi. Kitabı bir süre daha bitiremeyeceğimi 2017’de anladığımda babama minik bir kitap yaptım. Bir el kitabı… Bütün hayatını böyle 30 sayfaya sığdıracak şekilde bir kitapçık yapıp verdim. Çok mutlu oldu, o kitabı yanından hiç ayırmadı” 2021’de kitap için yazdıklarını sosyal medyada tefrika olarak yayınlamaya başlamış Anber Onar, “Bana çok iyi geldi bu. Çünkü yayınladıktan hemen sonra okuyanların yorumlarını alabiliyordum. Çok güzel geri dönüşler oldu” …

- “Bulduğum her şey çok iyi şekilde tasnif edilmişti”

Arşiv malzemenin nasıl ele alınması gerektiği sorusu, arşivin farklı bölümleri arasında nasıl ilişki kurulacağı, arşivle çalışan herkesin ortak endişesidir. Onar, elindeki malzemelerin çeşitliliğine uygun şekilde, farklı yaklaşımlar kullanmış: “Arşiv benim için önemli bir olgu. Üniversite için Amerika’ya ilk gittiğimde hatıra defterlerim ve albümlerimi de yanımda götürdüm. O güne kadar yaptığım şeyleri yanımda tutmak istedim. Onlar gitti geldi benimle… Yazılı çizili şeylerden çok azını atarım hala… Ama iyi bir tasnifçi değilim. Bir müddet yapar bırakırım. Babam çok daha disiplinli ve çok daha düzenli bir insandı çünkü ben yalnız çalışmayı severim, babamsa işleri bir ekip olarak yürütürdü. Belgeler, materyaller dosyalanır ve arşivlenirdi. Ve ben buna çok müteşekkirim. Kitabı hazırlarken bazıları evden bazıları ofisten bulduğum her şey çok iyi şekilde tasnif edilmişti”

- “Arşiv benim için canlı bir zaman kapsamı… O yüzden arşivi tarihe değil bir mekâna yatırmayı daha çok seviyorum ki aktif hale gelebilsin”

Arşiv genelde “ölü” bir malzeme olarak ele alınır… Arşivle çalışırken nostaljinin tuzaklarına düşmek kolaydır… Anber Onar nasıl bakıyor arşive? “Arşiv benim için canlı bir zaman kapsamı. O yüzden arşivi tarihe değil bir mekâna yatırmayı daha çok seviyorum ki aktif hale gelebilsin. Kitabı yazarken de bu bakış açısına göre hareket ettim. Çünkü arşiv, doğası gereği nostaljik gibi görülse de benim için güncel bir durum. Bu yüzden arşivin bugünle olan ilişkisini kurmak benim için önemli” Anber Onar babasıyla ilgili öyküleri derlemeye başladıktan sonra Facebook sayfasında bu öyküleri yayınlamaya başlamış. Öyküleri okuyanların bir kısmının Abdullah Onar’la ilgili hiçbir bilgi sahibi olmaması onu kitabı yazmak konusunda daha da motive etmiş. Kıbrıslı Türklerin yaşam biçimi, toplumsal hafızası adına önemli buluyor bu kitabı Onar. “Biyografik bir kitap olmasını istedim. Ama ‘anı’lardan oluşmuş akıp giden metin doğrudan babama dokunan ve onu açan oyunbaz bir kıvam oluşturdu. Sonuçta biyografik bir amaca da hizmet etti diye düşünüyorum. Onu anlatırken topluma olan etkisini de göz önünde bulundurdum” diyor.

- “İlk apartmanlar bence çok enteresandır. İnsanların ilk tepkileri; ‘biz hepimiz aynı kapıdan mı gireceğiz?’ olmuş”

“İlk apartmanlar bence çok enteresandır. İnsanların ilk tepkileri; ‘biz hepimiz aynı kapıdan mı gireceğiz?’ olmuş. Bu bana çok şey söyledi. Şimdi bizim için apartmanlar o kadar doğallaşmış ki. Ama 60 sene önce ilk apartman yapıldığında müşteri bulmak çok zor olmuş. Öte yandan daha sonrakiler hep proje üzerinden satılmış” Kitabın kendine özgü bir yazım stili var. “Benim için en önemli şey içtenlikti. Babamla olan diyaloglar üzerine kurdum çoğu yazımı ve konuşma akışını bozmak istemedim. Küçük küçük hikâyelerden bir bütün oluşmasını tercih ettim. Babamın aksanının onun multi-kültürel yönünü yansıttığını düşünüyordum. O nedenle bu aksanı kullanmak benim için çok önemliydi. Jargon kullanmak yerine açıklık getirerek, babamın birikimiyle özdeşleşecek bir dil kullanmayı tercih ettim. Her hikâyenin görsel elemanlarını ona göre seçtim”

- “Mimarlık, bir yaşam kültürü sunar”

Peki babasının yarattığı etkiyi neye bağlıyor Anber Onar? “Babamın profesyonel yaşamı, sosyal yaşamıyla birlikte ilerlerdi. Ben de o şekilde yaşıyorum. Babamın çevresi hem profesyonel anlamdaki arkadaşları hem mimarlar, mühendisler, ustalar, yamaklar, hep birlikte sosyal bir hayat kurmuşlardı ve bunun da toplumun gelişmesi açısından büyük önemi vardı. Böylece bilgiyi aktarma yolu çok doğal oluyordu. Babam tanıştığı insanlara yalnızca günlük hayattan değil gelecekten bahsediyordu. Estetikten, duyarlı bir hayat biçiminden bahsediyordu. Onlar da bundan çok etkileniyordu. Bu sadece söylemde kalmıyor, pratiğe dökülerek bir yaşam kültürüne dönüşüyordu. Çünkü mimari bir yaşam kültürü sunar. Komşunla ilişkin nasıl olacak onu belirler… Sonuçta pencerenin sokağa bakıp bakmaması çok şeyi değiştirir…”

-Abdullah Onar hakkında…

Abdullah Onar 1929 da Kaleburnu’nda dünyaya geldi. Mimarlık eğitimini 1949 gittiği İngiltere’de aldı ve 1956 yılında en prestijli üniversitelerden olan Durham Universitesi’nden mezun olarak tamamladı. 1957 yılında Kıbrıs’ta profesyonel hayatına başladı. Mimarlık mesleğinin kabul görmesinde ve gelişmesinde Mimarlar Odasının kurulmasında büyük bir rol oynadı. Kayıtlı olarak 3’üncü Kıbrıslı Türk mimar olmanın yanında, çok sayıda kaliteli projeleriyle, ada genelinde, modern mimaride öncü ve önemli bir rol oynadı. Kıbrıs Mimarlık tarihinde kişisel sergisi ve kitabı olan ilk Kıbrıslı Türk mimardır…